30 Ağustos 2014 Cumartesi

Vejateryanlık mı? Veganlık mı? Peki ya Evrendeki Akış ( 2. Bölüm)



 Veganlık moda bir terim haline gelirken bu tür bir farkındalığa sahip vegan sayısı giderek azalıyor.  Bana göre veganlar bilinçli bir elin yönlendirilmesi ile doğa sömürüsü ve hayvan sömürüsünün temel nedeni beslenme alışkanlıklarımızdan ziyade bir tür sanayileşme, kentleşme ve aşırı tüketim sorunu olduğu bilgisinden uzaklaştırılıp sadece bir tür hayvan sever hareketine dönüştürülmek isteniyor.  Besin zincirinde hep mazlum görünen bitkiler hayvanlardan ihtiyaçları olan karbon ve fosfat bakımından zengin dışkıyı (yada çıktıyı) toprak yardımıyla hasat eden canlılardır. Yine ölümü tadan her canlı eninde sonunda (eğer yakılmamışsa) yine toprak vasıtasıyla bitkiler tarafından sindirilir (alışkın olmadığımız bir şekilde yenilir). Doğada ki her canlı yaşamını devam ettirmek için bir diğerine ihtiyaç duyar. Her canlı bir diğerinin içinde akar yaşamın devamını sağlar. Sorun et ya da hayvansal ürünleri tüketmekten ziyade doğanın insan odaklı üretimle sömürülmesi ve aşırı tüketimiyle ilişkili.  Dünyanın her yerine hızla ulaşan kargo araçlarının ve besin dondurma endüstrisi sayesinde neredeyse yeryüzünü dev bir fabrika gibi kullanmaktayız. Devasa çiftliklere tıktığı hayvanlara ise fabrikada işlediğimiz cansız bir hammadde gibi davranırken, Fabrikalarımız ve elektrik üretimimiz için canlıların yanı sıra yaşamın devamlılığını sağlayan suyu ve havayı kirletiyoruz.  Kısacası besin piramidinin en üst sırasına yerleşmekle kalmıyor piramidin kendisini ülke sınırlarıyla bölümlere ayırdığımız devasa fabrikaya yerleştirip vakumluyoruz. Buraya kadar aslında aşina olduğumuz bir konuyu yani kapitalizmi bir başka şekilde tanımlıyorum.  Vejetaryenlerin ve veganların bir kısmı tamamen kendileri için üretilmiş hayvansal ürün içermeyen yiyecekler tüketerek fabrikayı yavaşlatmak yada yıkmak yerine başka bir şekilde çalışmasına neden oluyorlar. Büşra’nın da içinde yer aldığı grup ise doğrudan bu devasa fabrikanın kendisine karşılar. Hayvansal ürünleri tüketmeyi insanüstü bir gayret ile doğru bulmamanın yanı sıra 100 kalorilik bir bitkisel enerjinin 10 kalorilik hayvansal enerjiye yani ette dönüştüğünü. Çok daha fazla canlının beslenebileceği tarım alanların (bir sığırı beslemek için 40 dönüm arazi gerekir.) hayvansal üretim yüzünden heba edildiğini. Ayrıca hayvan endüstrisinin toprak erozyon yanı sıra hava kirliliğinden küresel ısınmaya kadar birçok yıkıma neden olduğunun farkındalığıyla hareket edenlerden. Bu grupta bulunan insanlar et tüketimden ziyade üretimine ve endüstriyel tarıma karşılar. Bu tür düşüncede ki insanlar vegan yada vejetaryen olmayabilirler ambalajlanmış hiçbir şeyi almayanlar, endüstriyel üretime karşı olanlar, sadece hafta sonu et yiyerek et üretim-tüketimini 7/5 oranında azaltmayı umanlar, Kıymateryanlar (benim icadım  J kısaca bir insan öldükten sonra toprak altı canlıların sofrasına sunacağı beden ağırlığı kadar eti ömrü boyunca tüketebilir ki şakalaşırken üretiğim kıymateryanlık kavramı bambaşka bir yazının konusu da olabilir.) gibi çok katmanlı bir yapıya sahiptirler ki tüm bunları devasa fabrikayı durduramıyorsak bari yavaşlatalım demenin bir yolu sayabiliriz.
        Bana gelince hayvan sömürüsüne karşıyım, aynı zamanda bir geri dönüşümcü ve kıymeteryanlığa geçmeye çalışan birisi olduğumdan makineyi yavaşlatıcıların yanında yer alan birisi olsam da tüm bunlar hayatı anlamaya ve bize dayatılan yaşama karşı koymaya yeteceğine inanmıyorum. Evrenin işleyişini komuta etmek ya da bütün dikkatimizi insandaşlarımızın ürettiği kötülükleri ortadan kaldırmaya öylesine yoğunlaşmışız ki sanki asıl yapmamız gerekeni doğayı izleyip doğayla bir arada yaşama becerisini unutuyoruz.  Nietzche’nin insan üstü kavramına inanmayı bırakalı çok oldu. Bana göre doğanın kendisi yeterince mucizeye sahiptir ve  Prahland Pani ve ona özenen ototroflar hiçbir şey yemeyerek  bir yönüyle bedenlerini ve ruhlarını doğanın döngüsel dolaşımına kapatmış oluyorlar.  Evren yiyecekler vasıtasıyla bedenlerinin içinden yemek yemediklerinden geçmiyor. Bedeni doğanın büyük akışına kapatmak bedeni kısıtlamak ruhu fakirleştirmek anlamına da geliyor( tabi ototroflar evrene akmanın başkaca yolunu bilmiyorlarsa). Gezegensel fabrikanın yarattığı sorunların asıl nedeni bence yine bu akışla ilişkili. İnsanlık evrenin tüm kaynaklarını bencilce kendi midesine ve yaşamını sürdürdüğü kentlere akıtıyor. Kentlerde insanlar ve süs hayvanları dışında neredeyse canlı yaşamıyor. Geçmişte hayvanlarla bir arada yaşayan ve bu biraradalık ilişkisi içinde birbirlerinden faydalanan canlılar yok artık. Tüm bunların yanı sıra evren bir tür akıştır demiştim. Bitkilerden onları yiyen otoburlara, otoburlardan etcillere, ototburların ve etcilerin dışkıları ve cesetleriyle yeniden bitkilere akan büyük bir dönüşüm alanıdır. Ölüm akışın bir parçasıdır. Canlılar çürüyüp toprak olmasalar doğa işleyemez hale gelirdi. James lovelock “Gaye” hipotezinde de dünyanın Venüs gibi bir gezegen olmamasının yani atmosferin dengesini sağlayanın yeryüzünden yaşayan canlar olduğunu öne sürer. Yani dündaki canlıların yaşaması için olanaklı hale getiren canlıların kendisidir. Ve canlıların bir arada yaşaması için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Yakın zamanda Türkiye’ye gelen namı diğer “çölü yeşerten adam,” Allan Savory çölleşmenin asıl nedenin hayvanları otlaklarda otlatmak değil otlatmamak olduğunu. Savunuyor, canlılar arası akışı doğru şekilde bir araya getiren Savory; Yırtıcı hayvan baskısı altında otlayan hayvanların toprağı çiğneme ve gübrelemesi sayesinde Güney Afrika’daki Karoo çöl bu gün yemyeşil.  İşte insanlar yeryüzüne en büyük kötülüğü bence bu akışın önüne set çekerek yaptılar. Dünya’da ki ekilebilir alanlardaki- ki bu dünyanın önemli bir kısmı- bitkileri ve bu bitkilerle beslenen hayvanları tüketmekteler. Kimi ekolojistlerin belki de bitkiler hayvanlrı kendilerine gübre üretmek için yaratmışlardır, dedikleri durumda ortadan kalktı. İnsanların yedikleri içtikleri köydeki ineklerin yediği içtiği gibi toprağa gitmiyor. Dünyada yaşayan 50 ile 150 kilo arasındaki herhangi bir canlı türünden onlarca kat daha fazla olan biz insanların dışkıları Kanalizasyonlar vasıtasıyla arıtma tesislerine gidip temizleniyor yada belli noktalarda toplanıp doğaya zarar veriyor. Akmayan su kokar demiş, Pir Sultan Abdal durağan su çürür. Kokmaya çürümeye başladık.  Doğal gübreyle doyuramadığımız toprakları yapay gübre fabrikalarıyla beslemeye, o topraklardan çıkan bitkileri hormonlarla güçlendirmeye çalıştık. Akışın dışına ittiğimiz bitki ve hayvanlardan elde ettiğimiz yiyeceklerle zehirlendik. Yeryüzünü zehirlemeye de devam ettik.  Bana göre çözüm beslenme rejimimizden çok yaşam tarzımızı değiştirmekle ilgi. Allan Savory ya da permakültürün kurucusu Bill Morrison gibi doğayı doğru gözlemleyip doğada bulunmamız gereken yere dönersek canlılar arası enerji akışı eski haline dönecek ve beslenme alışkanlığımızı değiştirerek evrene sağlayacağımız yarardan daha fazlasını sağlamış olacağız.  
                                                                                                                   Miraz Rûsipî


  







*Ototrof; Işık enerjisi veya kimyasal enerji kullanarak, inorganik Maddelerden kendi organik besinini üretebilen canlıdır. Yaşamsal etkinliklerini sürdürebilmek için gereksinme duydukları tüm organik bileşikleri, doğrudan doğruya inorganik bileşikleri sentezleyerek elde ederler. Bu canlılar, karbondioksiti indirgeyerek organik bileşikler sentezlerken, işlemin kimyasal karakteri dolayısıyla enerjiye gereksinim duyarlar. Bu enerji, ışık -büyük ölçüde güneş ışığı- ya da kimyasal enerjidir.

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Dersim ! Ben geldim. Ve ilk günden seni sevdim

İşte Dersimdeyiz
Methini çok duyup kendisi ile müşerref olamadığımız memlekette
Dersim’i ben aslında şimdiye değin Dersimliler ve Dersime gelmiş olanlar üzerinden tanıyor(d)um
İki kesim de öve öve bitiremezlerdi bu kenti
Yolda, dağların arasından kıvrıla kıvrıla ilerlerken, uzakta dağlarla çevrili bir koyağın içinde görünen evleri Büşra’ya gösterip, “Bak, oarası galiba” dediğimde başlamıştı kanım kaynamaya Dersim’e
Bir tılsım var sanırım bu bölgede
Hissettiğiniz ama adını koyamadığınız, buna gerek bile duymadığınız bir tılsım


Dersim’de irtibat kişimiz Gülşen idi
Gülşen’i Burcu vasıtası ile bulmuştuk
Zaten bu seyahatte Hülya ile Burcu’nun bir sene kadar önce aynı bölgede gezerek hayata geçirdikleri, “Bohçamda Anadolu” sürekli yolumuza ışık tuttu
Antakya’dan Merve ve Aslı’yı da bu sayede tanıdık, Dersim’den Gülşen’i de

Biz yol yorgunu, akıl yitkini iki meczup gezgin olduğumuzdan ne günü farkediyoruz artık ne de sırada ne olduğunu
Ama işte Dersimli biri varsa işin içinde bu hiç sorun değil
Cumartesi aradı Gülşen, “Ne yaptınız, ne zaman geliyorsunuz?” demek için
Aslında araması gereken biz iken o arıyor sürekli
Bir yerde bir çıkmaza düştüğümüzde ayağa kaldırıyor Gülşen’in hayat ve memat dolu sesiyle bize coşkuyla söylediği, “Dostlar, hadi sizi bekliyoruz, nerde kaldınız!!!!” sözü

Soldan sağa: Gülşen, anavarza ve Petrön
Dersim’e girmek üzere iken de arıyor, ben Çarşı’dayım diyor
Gülşen’i daha önce hiç görmüş değiliz
Facebooktan ekleme çabalarımız onun isim ve soyadında çok kişi bulunması ve benim şimdi yanlış anlama olmasın önsezilerim ve onun beni eklemeyi habire atlaması sonucu sonuçsuz kalmış
Otobüs muavini (Diyarbakır’dan Trabzon’a giden Tuncelililer Seyahat) “Dersim’de inecek  yolcularımız geçmiş olsun” derken aşağıda bekleyenler arasında bir kişiyi seçip, “Gülşen olsa olsa bu kişidir” diyorum ama ihtiyatı elden bırakmakta olmaz
Aşağıda telefonu alıp aramaya yeltenirken, “Siz misiniz?” diyor
Bagajdan bavulunu alıp yanıma gelen Büşra ile birlikte, “Evet Gülşen, biziz” diyoruz gülerek
Sonrası aslında bir aksiyon filmi gibi
Ne ara ne oldu, kim gitti, kim uçtu hepsi kayıp
Bizi hemen konaklayacağımız Kamer Misafirhanesine getiriyor
“Siz bir duş alın, 10 dk dinlenin, ben geliyorum” diyerek çıkıyor
Kamer’in merdivenlerine tırmanmaya erinip aşağıdan “heyyyy, hoyyyy” sesleri ile çağırıyor bir 15 dk sonra

Dışarı çıkacakken merdivenin başından aşağıya, Gülşen’e sesleniyor Büşra, “Burda rahat giyinebilir miyim?”
“Burası Dersim güzelim” diyor Gülşen, aşağıdaki sandalyeye oturmuş şortunu çekiştirirken, “İstediğin gibi giyin, rahat ol”


Yüzünde güller açarak odasına koşuyor Petrön
Bir kadını mutlu etmek demek bu kadar kolay ha
Şarap rengi bordo eteği ile çıkıveriyor 15 saniye sonra gülüşü daha da yayılmış olarak
Aklıma birkaç gün önce galiba Diyarbakır’da söylediği, “Ben galiba uzun bir süre bu pantolonumu giymeyeceğim” sözü geliyor
Yol süresince, erkek bakışından, toplumsal cinsiyetten, kadınların erkek egemen dünyada rahat hareket edememesinden konuşmuş durmuş olduğumuz halde o anda dank ediyor kafama durumun vehameti


 Gülşen ile Dersim içinde yürür çarşıya doğru seyirtirken sevincinden  oynaya yaylana yürüyor Büşra
Onun bu sevinci diğer yerlerde kendisini ne kadar kastığının bir göstergesi
Benim tahayyül bile edemeyeceğim bir durum bu
Gülşen, övünerek anlatıyor memleketini, “Burda sabah 5’de tek başına çık dolaş, çarşıya in, sokaklarda gezin, kimse rahatsız etmez seni, burası Dersim. Hem bizim buralarda hırsızlıkta olmaz hiç, herkes herkesi tanır”

Birini arayıp bizi almasını istiyor
O kişiyi beklerken yolun kenarında tezgah açmış ressamlık yapan Piro abi ile tanışıyoruz
Beni yanındaki sehpaya, Büşra’yı diğer yanındaki sandalyeye buyur ediyor
Piro, pirin argosudur diyor
İlla bir şey ikram etmek istiyor, şimdi yemek yiyeceğiz, yarına kalsın diyoruz


 Derken bir BMW yaklaşıyor yanımıza
Yaklaşınca onun BMW değilde Skoda olduğunu farkediyorum
Araba markaları ile aram hep kötü olmuştur zaten
Hiç ilgimi çekmez, hiç umrum olmaz
Diyarbakırda, Hasan abinin evine gidecekken, “Sizi beyaz bir doblo alacak, plakası şu” demişti Hasan abi
Telefonu kapatınca Büşra’ya durumu aktarıp, “Doblo ne ki?” diye sormuştum, işte bu derece bilmem araba meselesini
Skodayı BMW sanmışım çok mu!!!

Kadir ile bu şekilde tanışıyoruz
Diyarbakır’da son gece taş çatlasın 1,5 saat uyumuşum, uykudan içim eziliyor
Arabası ile bir o tepeye bir bu tepeye çıkarıyor Kadir bizi
Veganlık meselesini açıyorum hemen
10 şehirdir duyduğumuzu yineliyor, “Siz Dersim’de kesin aç kalırsınız!”

Halikarnas Cafe'de vegan mönü
Gülşen ile kafa kafaya verip anca Halikarnas Cafe’de vegan seçenek bulabileceğimize kanaat getiriyorlar
Oraya yollanıyoruz
Biz gelmeden bir gece önce Dersim’de bir kadın kocası tarafından vurularak öldürülmüş
Dersim’de 10 yıldır muhabirlik yapan Kadir, Dersim’de ilk defa yaşadığımız bir durum bu diyor sıkılarak
Biz masada oturmaya devam ederken katilin teslim olduğu bilgisi geliyor

Dersim’i, töreleri, gelenekleri aktarıyorlar hızlı hızlı
Bizde kapı eşiğinin melaikesi vardır diyor Kadir
Kimse melaike rahatsız olmasın diye kapı eşiğine oturmaz


 Dersim’in asıl adının Mamekiye olduğunu ve bu ismi Ermenilerin verdiğini söylüyor
Aslında Dersim, Hozat’ın olduğu yerdir diye ekliyor
Dersim’in bir şehir değil bir bölge adı olduğunu içine Elazığ’ı da kattığını belirtiyor

Göbekli Tepe’yle yarışacak tarihi bir yerimiz var, haberiniz var mı diyor sonra
Ve Yılcalı Höyüğü’nü anlatıyor
Ardına Munzur Su Fabrikası’nda devam eden grevi, bu grevi endüstriyel şirketlerin Munzur’u baltalamak amacıyla ortaya çıkardığını iddia ediyor

Arada telefonumu kontrol ediyorum arayan eden var mı diye
Köylüm, akrabam Sedat’ın, “Alper abi, niye haber etmiyorsun, ben de burda yaşıyorum, görüşelim mutlaka” mesajını alıyorum
Sedat, telefon numarasını da yazmış
Arıyorum, “Halikarnas Cafe bizim eve çok yakın, dur orda abi, hemen geliyorum” diyor

Sedat bir arkadaşı ile geliyor mekana
Kadir, Gülşen ve Büşra ile selamlaşıp başka masaya geçiyoruz
Havadan sudan, köyden Dersim’den konuşuyoruz
Sedat benim kardeşim, köylüm, akrabam
Bebekliğini biliyorum keratanın
Hakkını teslim ediyor Dersim’in
Çok güzel yer, komşularımızla aramız çok iyi, buralarda hiç hırsızlık, gasp olmaz, bir de Adana’yı düşünsene abi
Makaraları koyveriyoruz birlikte

Saat geceyarısına yaklaşmış, içimdeki uyku dağları aşmışken hadi bakalım diyorlar, bir de Munzur’u gösterelim size
Yani diye düzeltiyorlar
Bu saatte görünmez gerçi ama sesini dinlerken yıldızlara bakmanın keyfini yaşatabiliriz

Kadir’in BMW görünümlü Skoda’sı ile düşüyoruz yeniden yola
Bir yerden sonra “Artık burdan sonrası devlet denetiminden azade” diyorlar
Kör karanlıkta tepelere çıkıyoruz
Munzurun yanında bir yere park ediyor Kadir
Farları kapatınca anlıyoruz karanlığın dipsizliğini
Ama gürül gürül bir su sesi var
Ve başımızın üstünde ışıl ışıl bir gökyüzü
Eskiden daha çok yıldız vardı, azaldı şimdi diyor Kadir
Büşra içinden şarkı mırıldana mırıldana karanlıkta kayboluyor
Gülşen, milliyetçi bulduğu için sevmediği ismimin yerine daha çok hoşuna giden “Tolga”yı kullanma kararı alıyor
(“Tolga”nın Alper’den daha milliyetçi bir isim olduğunu, savaşçıların, Eski zamanlardaki Türk savaşçıların başlarına geçirdiği savaş başlığı anlamına geldiğini söylemiyorum ona)

Soldan sağa; Petrön, Gülşen ve Kadir
Dönüş yoluna çıkıyoruz birlikte
Daha gezecek çok yer var diyorlar
Bizim derdimiz gezmek değil, bir amacımız var
O da Dersim’i Yeşil Gazete aracılığı ile ulaşabildiğimiz herkese götürmek diyemiyoruz bile
O denli dost canlısı, o denli coşkulularki

“Dostum” diyorlar mesela
Diyarbakır’da da en çok bu hitabı duymuştum
Savaş ve Barış ikizlerinden Barış sürekli bana “Dostum” şeklinde hitap etmişti

Dersimdeki istirahat mekanımız Kamer Misafirhanesi
 Dersim’de farkettiğim diğer bir şeyde insanların rahatlığı, mutluluğu
Belki bana öyle gelmiştir ama herkes gülümsüyor
Çapa yapan ihtiyar amcam da
Bakraca yoğurt taşıran teyzem de
Kadir bizi gezdirirken karşımıza çıkan ve yol dar olduğu için kim önce geçecek “tatlı” tartışmasına tutuşan Kadir ve diğer araçtaki arkadaşları da
Gülşen de
Piro abi de
Tanıdığım ve tanımadığım diğer insanlar da

Dersim
Ben geldim
Ve ilk günden seni sevdim
Dendiği kadar varmışsın
Hakkını teslim ederim.

#anavarrza

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Vejateryanlık mı? Veganlık mı? Peki ya Evrendeki Akış ( 1. Bölüm)

          Veganlar yani herhangi bir canlıyı sömürmemek için beslenme düzenlerini ve yaşam tarzlarını değiştiren insanlar hakkında konuşulduğunda aklımın bir köşesinden hep Nietzche’nin üstün insanı geçer. Hitler için Nietczhe üstün insan kavramıyla saf ari ırkını tanımlamıştı. Hollywood ise üstün insanı üstün erkeğe dönüştürüp piyasaya Süpermen adıyla sundu. Böylece üstün insan denilince aklımıza faşizm ya da gözlerinden ışın saçan, uçan, koşan; kaslı, kuvvetli insanları gelmesine neden oldu. Bana göre yağmurda kamçılanan bir atın acısını paylaşıp boynuna sarılıp ağlayarak aklını yitiren filozofuzmuz yanlış anlaşılmış.  insanlığımız bir üst seviyeye ulaşacaksa eğer saçımızın rengiyle ya da kaslarımızla sayesinde değil anlayışımız, olgunluğumuz ve sevgi dolu halimizden dolayı böyle bir merhaleye erişeceğiz. Belki de o gün ağaçların bilgeliğine sahip olacağız. Bir çok bitki türü gibi herhangi bir canlıyı öldürmeden ya da yaşamına zarar vermeden yaşamayı öğrenecek ya da  Hint fakiri Prahlad Jani gibi ototrof* bir beslenme rejimi geliştireceğiz. Sekiz yaşından beri yemek yemeden su içmeden tüm enerjisini güneş ışığından karşılayan hiçbir canlıya zarar vermemeyi hayat felsefesi bilmiş Prahland Pani belki de gelecekteki üstün insanın öncüsü. Peki biz neredeyiz bu yolculuk da. Onca savaşın, yıkımın, kırımın, açlığın, soykırımın, tür kırımının mimarı olan bizler nereye gidiyoruz? Çok katmanlı bir soru bu; televizyonlar, gazeteler kötüye gidiyoruz, diyor kötünün kötüsüne hayvanın da gerisine.  Bir de soruyu doğru bir cevaba evrilmesi için çabalayanlar var. Nietzche’nin ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ kitabında geçen; İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip.”  İşte o  ipin üzerinde büyük bir dikkatle ve de cesaretle ilerleyenler var. Vejateryanlar ve de Veganlar bana göre insanüstüne doğru ilerleyen cambazlardanlar. Büşra Akman bu insanlardan ve de tanıdığım en güler yüzlü veganlardan birisi. Yakın zamanda Büşra Yerel Muhabir ağı projesi ile Yeşil Gazete editörlerinden Alper Tolga Akkuşla beraber Batman’da misafirimizdiler.
    Projenin maksadını aşan bir yapısı vardı.  Öncelikle Büşra’nın ve Tolgan’ın yarattığı enerji ve; bize kendini anlat, ile başlayan sohbetleriyle bir dostluk ağı oluşturma çabası içerisindeler. Yerel muhabirlerle tanışma dışında Büşra ve Tolga’nın hayatlarında da önemli bir yere sahip olan Ekoloji, Feminizm, Vejetaryanlık, Veganlık, fiziksel engellere aldırmadan hedeflere doğru ilerleme konularını irdeleyip tartışmaya açtılar.  Batman da Ekoloji ve Ekoköy dışında en fazla Veganlık konşuldu. Büşra bu konuda sorulan her soruya içtenlikle cevap verdi.  Toplantılara katılan Roni’nde dediği gibi; Büşra da sahurda niyet ettiği an tüm dünyanında kendisiyle beraber oruç tutmasını (tutmayanı münafık ilan edip taşlayan) vegan mümin havası yok. Daha bir ay önce veganlığa geçtiğinden olacak etobur geçmişini unutmamış. Bu sebeple tavukların yumurtasını, arının balını, küçücük oğlağı nasıl yersiniz katilsiniz diye birilerini suçlamak yerine neden böyle bir yol seçtiğine dair sorulan sorulara içtenlikle ve de gülümseyerek cevap verdi.   
         Veganlık tanımını 1944 ilk defa kullanan Danold Walson; Veganlık hayvanlar alemine dair sömürü ve zulmün tüm biçimlerini dışlamanın ve yaşamı gözetmenin yoludur.”  Veganlar da vejateryanlar gibi et yememenin yanı sıra memeli hayvanın yavrusunun hakkı olan sütü, arının aylarca çalışması sonucu ürettiği ballı, tavuğun çocuğu olarak gördükleri yumurtayı da yemezler. Diğer taraftan Kapitalizm de vejetaryenlere gösterdiği ilgi ve alakayı veganlardan esirgemez. Bir kısım yiyeceği tüketmeyeceğini söyleyen bu veganlarla savaşmak yerine sevişir. Sırf veganlar mutlu olsunlar diye! içinde hayvansal ürün bulunmayan yüzlerce ürünü piyasaya sürer. Büşra’yı birçok vegandan ayıran özelliklerden birisi de hayvan sömürüsüne karşı olduğu kadar tüketime sürdüğü her ürünle sayısı bilinmez varlığın sömürülmesine neden olan kapitalizme de karşı durmasıydı. Sırf etten alabileceği proteini sağladığı için soya üretimi için açılan tarlaların yeryüzünde yarattığı tahribattı, GDO’lu soya tüketiminin insan evladının başına açtığı belaların farkındaydı.

Miraz Rusipî 
http://mirazruspi.blogspot.com.tr/

apolitik birden fazla yemek kültürünün o bu şu çocukları – karaca murat


 (merkepfanzin’in eylül’de çıkacak sayısından tadımlık bir yazı)

içimi dilime döküyorum. dilim taşıyordu. dilim çatladı, kırıldı, döküldü, saçıldı, pert oldu. benden, sözümden bir anlam olmaz artık. tırşık yiyelim, ama vejetaryen olsun. neden et yemiyorsun, miden mi almıyor, alerjin mi var, çocukluktan beri mi vah vah. ama hayvanlar işte, onların hayatı. ama onlar insan yesin diye, giysin diye. ama mide asri hayvan mezarlığı mı? ama insan zulm etsin diye mi?
bu harflerden bir cacık olmayacak. cacıktaki yoğurdun atasını hatırla: zorla güzellikten mi olmuş? yemek yemek politiktir, söz söylemek de öyle. apolitik birden fazla yemek kültürünün o bu şu çocuklarıyız. bir hırt zırt pırt. delik deşik, dilsiz bir dili bulandırıp duracağım artıra eksilte. temsiller tükendi, konuşacak bir dilim bile yok. ben özgürüm.

Yazının tamamını Yeşil Gazete'den okuyabilirsiniz

Mersin'den Dersim'e Günceler 1, Mersin


 Yerel Muhabir Ağı Projesi buluşmalarında ilk tur için 10 şehir belirledik: Mersin, Adana, Nevşehir,  Gaziantep, Hatay, Van, Batman, Mardin, Diyarbakır, Dersim.. 4 Ağustos'ta Mersin'de başlayan yolculuğumuz Mardin'den Diyarbakır'a devam ediyor.

Proje katılımcılarıyla şekillenecek, Batman'da bu kadar enerji toplamışken bir değerlendirme yapacağım. Bu süre içinde neler yaptık, konuştuk konuştuk, uyguladık mı? Bu yola değişime kendinden başla demiştim,  neler oldu?

 Özeleştiri*
-Diyarbakır'dayız,  Dersim ve sonra yeniden Mersin, Adana buluşmaları olacak, hala bir zaman kayması yaşıyoruz güzel de oluyor ne yapalım, esneklik iki yönlü etki ediyor. Bu ne rahatlık yahu..
-Bir harita edin, nereye gidiyoruz,  dönüyoruz bir hesapla, Hesap demişken parayla ilişkin yok diye bütçeyi de sallama..Bekletme insanları,  saat ve günlerle de ilişkin olmayabilir,  bahane değil.
-Sözler değil eylem deyip, yazmayı bırakmak ya da yapıncaya kadar yazmamak bir ilke değil.
- Bir de yazmama halleri var, yazmak tembellikle olmuyor, söyleme yazacağım diye yaz, bu da bir sözler değil eylem ilkesine dönüşüyor.
-İfadeler ne oldu, paylaşımlar? Çok ihtiyacımız varmış,  sevgi pıtırcığı olduk, çember kurduk,  konuştuk,  dokunduk hayatlarımıza. Kucak kucak sevgiyle..
Şimdi Buluşmalar nasıl gelişti,  ona bakalım.

 

 İlk buluşmamız,  Mersin'de LGBT 7 Renk Derneği'ndeydi.  Bir gece öncesi iyi ki aklımıza geldi biz ne konuşacağız demek, Alper sordu ben düşündüm nereden başladığını, toparladık. İlk buluşma,  Alper dostlarımızın yanında rezil oluruz olursak diyor da ben Alper'e de, Mersin'e de, 7 Renk'e de yabancıyım,  benim için her şey,  herkes yeni,  neyse Alper kendisini rahatlattı nihayetinde de hep böyle söylüyor,  bir parantez açayım dedim. Hikaye paylaşımı da böyle başladı, ben kimseyi tanımıyorum anlatın bakalım deyip başlattım bu deneyim hikaye paylaşımını da.. Alper'le ben şu an kendimizi teşne ilan ettik de, o zamandan başladık kendimizi anlatmaya.. Hayıt tentürü sayesinde de  adet kanamasından başlayıp kadın hastalıkları konusunda da açıldık..

Veganlık epey konu açıyor, bağlantılarıyla ele alınca ilk buluşmada kapitalizmden endüstriyellik ve tıp, popüler kültür konusuna gidiyor mevzu..
Tedavi olmak istedin, ne olacak?
Öğreneceğim. Ne olduğunu hastaneden öğren sonra çözümünü ara diyorum. Benim hayıt tentürü her gün içtiğim bir şey, yolculukta da epey hakkında konuştum. Hayıt kadın bitkisi, tentürü ben yapmadım, dostlarımdan aldım, onlardan öğrendim hayıtı da.. Adet kanaması diye başlayıp anlatınca kendi derdimi bir kısa duraksamadan sonra neyin sağlıklı olduğuna kim karar veriyor diye tartışmaya devam ediyoruz. Doktora bıraksaydım hormonlarımı alt üst edecekti kaç kutu hap, doğum kontrol hapı.. Ben kullanmıyorum, çözüm bulabiliyorum, başka bir hastalığım olursa onda da başka çözümler arayacağım. Hasta olduk, hasta kalalım her şey endüstri o zaman ben tedavi olmayacağım demiyorum..
Süt niye yararlı olsun ki ineğin yavrusu için var sütü, bizler için değil. Sağlık endüstrisi diye bir şey var, onlar söylüyor..

Buluşmada,  anlatıyoruz derdimizi,  sorular üzerinde düşünüyoruz, fotoğraf çekmek gerek de masa başı toplu fotoğrafları sevmem, herkes yanındakini çeksin diyorum.  Volkan'ı çekip ona veriyorum, sen devam et diye.. Sonraki toplantılarda da böyle yapıyoruz,  keyifli oluyor. Tabi son buluşmalarımız hep akşam olduğu için,  fotoğraflar değişti biraz.
*Alternatif medya aracı olarak Yerel Muhabirler'de yayın nasıl yapılacak?
- Yerel Muhabir, www.yerelmuhabirler@blogspot.com'da yazarlık hesabı alacak, oradan yayın yapacak. Yeşil Gazete'yi de unutmayalım.
Serap, Serhat, Furkan yayınlarını paylaştılar.*
*Hukuki boyutu ele alıp,  ifade özgürlüğü mü yoksa ötekileştirici bir dil mi,  kontrol nerede başlıyor?
- Yerel Muhabir Ağı buluşmalarında her il için tanıştığımız,  anlaştığımız biri bağlantımız olacak, insan ilişkisi odağında ilerleyecek bir ağ,  dayanışma toplaşma alanı açılacak, güveneceğiz. Ötekileştirici, yargılayıcı bir dil varsa da topluluk içinde tartışılacak. Dil konusunda birbirimizi geliştireceğiz, o nasıl olur bu nasıl olur.. Yolculukta epey yapıyoruz bunu, ötekileştirici anlam zedeleyici her ifade için düşünüyoruz.
Ben dünkü yazıya hatırlarsınız bilmem kimin ..  kitabı yazmışım, neyi hatırlayacağız diyor Alper, haa deyip bir durdum. Herkes her şeyi biliyor gibi davranmamı eleştirdi Alper ve Murat, onu düzelteceğim.
Feminist güncede feminist kadınlarla yaşayan erkekler yazmışım,  Furkan daha da uzat canım kimse kalmasın içinde diyecekti neredeyse,  feminizmle karşılaşan bireyler dedim sonrasında..*
-İlgi alanlarımıza göre yazacağız, ben veganlık ve hayvan hakları konusunda yazacağım örneğin.
-Büşra,  sen vegan mısın?  Nasıl yapıyorsun deyince Cansu, epey konuştuk veganlık üzerine,  bu da sonradan farkettik ki tartışılmak istenen bir konu, buluşmalara dahil oldu..*
Dil konusuna gelince:
-Ötekileştirici ya da yargılayıcı dil kullanmayacağım,  alternatif arayacağım derken..
Konu hayvan hakları tartışıyoruz onların zihni çok güzel,  berrak diyeceğim,  Alper onlar ne demek diyor, ne diyelim ki insan dışı hayvanlar diye kullanmaya karar veriyoruz.
Volkan, kişisel sayfalardan farklı olarak ne ekleyebiliriz diye sordu.
-Fazladan bir şey yapmadık havasında suyunda güzellik var, ortak niyetlerde de  buluşunca o kadar fikir çıktı ki, ne de olsa acaba demedik,  nasıl yetişebiliriz hepsine diyoruz..*

 Gündem:
-LGBTİ bireylere yapılan saldırılar, nedenleri neler?
-Vejetaryen ve Vegan beslenme, alternatif araştırmaları (Cansu, neler buldun?)
-Deneyim paylaşımları yapalım. (Yağmur bireysel aktivizm konusunu sana öneriyorum)
-Van'dan geri bildirim var, bu dönem Van'da LGBTİ çalışmaları önerildi.




SIÇMAK

Her şeyi yazalım diyoruz, her detayı, yaşadıklarımızı, içimizden geçenleri, ayıp addedilenleri, tabu sayılanları
Ne de olsa işimiz, eğitimimiz bu, iletişimciyiz biz
Hemen gaza geliyoruz otobüs koltuğunda yan yana bir yerden diğer yere giderken
Konuları sıralıyoruz, şunu da yazalım, bunu da derken beynimizdeki barajları yıkıyoruz bir bir
Foto Hasankeyf'ten
Bir çöp kutusunun üzerine iliştirilmiş not aslında "her şeyi yazmak" derken yapmak istediğimiz şeyi çok güzel özetliyor
Hadi bakalım o halde ben de burdan başlayayım
Sıçmak
Çok doğal, çok sade, çok olağan değil mi?
Siz, hareket kabiliyeti yerinde olanlar, bir bedensel maruzatı bulunmayanlar için
Ama işte kazın ayağı öyle değil
Alaturka tuvalette sıçamam mesela ben
Yani sıçmaya sıçarımda, o eylemi hayata geçirmek için gereken çömelme hareketi vaziyetinde sıçma eylemi süresince kalamam
Kalırım ama takatim kalmaz
Boncuk boncuk başlayan terler sicim sığınak haline döner kısa süre sonra ve saçlarımdan alnıma ordan dizlerime şıpır şıpır dökülmeye başlar
Dizlerimde kalmayan dermanı ellerimle desteklemeye çalışırım sıçmaya da odaklanmam gereken, ıkınmamın da gerektiği o vakitlerde
Lafı uzatmanın alemi yok, allem eder kallem eder alafranga bir wc (water closet) ararım ferah feza sıçabilmek için
Kimselere de vermek istemem bu detayı
Elalemi niye rahatsız edeyimki böyle bir detay için
Armstrong’un dediğini ters çevirip söyleyeyim, “Dünya için küçük, benim için ise büyük bir adım”

Ama işte uzun soluklu yolculuklarda yol arkadaşınız siz söylemeseniz bile anlayabiliyor bu minval durumları
Zaten siz de yolun selameti açısından saklamıyorsunuz, faş ediyorsunuz, “böyleyken böyle” diye

Petrön Büşra biliyor yani vaziyeti
Batman’da Mirazlarda kaldık 3 gün
Mirazların hela alaturka, Tov Ekotopya’nın hela alaturka, Batman Kent Konsey’ine gittik, orda hela alaturka
Ordan çıktık geldik Mardin’e, hadi hakkını yemeyeyim (ve hızır gibi de imdadıma yetiştiğini teslim edeyim) Gazi Konağı Oteli’nin hela alafranga ama devrisi gün konuğu olduğumuz Murat’ın evindeki hela alaturka

“Diyarbakır 1 saatmiş Mardin’den” diyor Büşra, “Ordaki otele kadar dayanabilecek misin?”
“Ben niye her otobüse bindiğimizde cola alıyorum sanıyorsun güzelim” diyorum gülümseyerek
Dumanlı gözleri hafiften dalıyor yol arkadaşımın

Şimdi Diyarbakır’da konakladığımız Miroğlu Otel’de sıçarken geldi aklıma bunlar
Dün akşam geldik Diyarbakır’a
Bir koşu attım kendim helaya
Az sonra da çıkacağız otelden
Gene bir koşu kaldım durdum helada
Bu akşam başka bir arkadaşımızda kalacağız, tuvaleti kuvvetle muhtemel alaturka
Ordan Dersim’e var yolculuk
Tuvaletler büyük olasılıkla alaturka

Tayfun Talipoğlu o veciz sözünü “Bam Teli” her sona erdiğinde tekrar ederken aklına bu hiç gelmemiştir ama aklınıza bu gelsin diye ben tekrar edeyim şimdi
“Yollar uzun
Hava şartları çetin
Biz artık gidelim”


#anavarrza

22 Ağustos 2014 Cuma

Batman’ın sıcağında uyuyakalan çocuk işçi

Batman’da çocuk işçilerin sayısı hızla artıyor. Bu artış Suriye’deki savaştan kaçan çocukların geçinebilme endişesiyle birlikte daha büyük bir ivme kazandı. Çocuk işçilerin en yoğun çalışma alanı ise geri dönüşümlü materyal toplamak.

Caddelerde, sokaklarda yürüdüğünüz vakit herhangi bir çöp tenekesinin yanında pet şişe toplayan bir çocuk, üç tekerlekli bir bisiklet veya hacminden büyük bir torba gözünüze takılıyor. Tüketim kültürünün çok yoğun yaşandığı Batman’da ise bu işin ne kadar yorucu olduğu ise aşikar
Gördüğünüz fotoğraftaki çocuk ise o yaşlarda arkadaşıyla oyun oynaması gerektiği halde geçim derdine düşmüş çocuklardan sadece biri. Sırtını yasladığı duvar Kültür İlköğretim Okulu’na ait. Hemen bir sokak yukarıda ise Batman’ın başka kentlerde göğsünü gere gere anlattığı AVM bulunmakta. Anlaşılan o ki beynini vitrinlerde kaybetmiş insanların kullandıkları pet şişeleri, naylonları gece geç saatlere kadar toplamak onu çok yormuş ve bir okulun duvarının dibinde, bir kartonun üzerinde uyuyakalmış. Batman’ın öğlen 50 dereceye varan sıcaklarında 12.30′da uyuyor olması onun ne kadar yorulduğunun başka bir göstergesi.

Sezen Aksu’nun da söylediği gibi masum değiliz hiçbirimiz. Bu çocukların zor koşullarda olmasının sebebi sadece savaş, kapitalizm, sınıfsal farklılıklar değil aynı zamanda bizleriz de. Bir gün bu çocukların hayatta kalma endişesiyle çalıştığı sokaklarda hayal güçlerinin ürettiği oyunları oynamaları dileğiyle.
Bu haber Sivil Düşün tarafından desteklenen Katılımcı Yerel Çevre Muhabiri Ağı Projesikapsamında ağa dahil olan Batman Yerel Muhabiri Serhat Çirusk tarafından hazırlanmıştır
Haber: Serhat Çirusk
(Yeşil Gazete – Batman)

21 Ağustos 2014 Perşembe

VAN DEPREMİ :((((

  Bugün sanat sokağında görmüş olduğum  Van depremiyle ilgili ve halen devam etmekte olan acılara kapatmaya  çalışmalarını  görmek ve Dersimden  gelen arkadaşlar ve Vanlı arkadaşların dayanışmasını görmek beni çok mutlu etti Malik le yapmış olduğumuz konuşma esnasında Van depreminin unutulmayacağını ve bunlarla ilgili olarak Anadolu konteyner kentte kütüphane kurmaya karar vermişler gerçek anlamda güzel bir düşünce yaratıcı olmuş.

Batman’da bir vaha, Tov Ekotopya

Batman’da ve Ekotopya’da ikinci günümüz. Roni ve Serhat‘ın rehberliğinde Hasankeyf’ten dönmüş, Batman Kent Konseyinde ağırlanmış, Miraz‘ın arabası ile Ekotopya’ya dönmüşüz.
Günü Ekotopya’nın terasında Yerel Muhabir Ağı Buluşması ile bitiriyoruz
Mersin, Adana, Nevşehir, Gaziantep, Antakya, Van’ın ardından geldik Batman’a
Bundan sonraki duraklarımız Mardin, Diyarbakır, Dersim ve bir ihtimal Roboski
Ekotopya’nın perdesini aralayıp içeri girmemizin hemen ardından, “İçeride Felsefe Atölyesibaşladı” diyor biri. Hemen dahil oluyorz. Atölyeyi veren Şükran ile henüz tanışmamışız. O akşam bir gece önce olduğu gibi Yeşil Gazete Yerel Muhabir Ağı Buluşmalarının Batman’daki ikincisini Ekotopya’nın terasında gerçekleştirirken tanışacağız kendisi ile. O tanışma sırasında öğreneceğiz Ankara Felsefe’den yeni mezun olup aynı okulda Yüksek Lisans yapmak istediğini.
Yeşil Gazete haberinin tamamını okumak için tıklayınız
#anavarrza




Batman Tov Buluşması

  Keşfede keşfede gidiyoruz, kuantumdu,  felsefeydi, sevgiydi, aşktı, enerjiydi çok ismi var bu hissiyatın.
  Evlerini bize açan Ayşe,  Miraz,  Robin ve Kaşmer ile
  Ekotopya için taa ne zaman Miraz ve Alper sözleşmişlerdi, ben de proje için konuştuğumda öğrendim.  Proje olsa da olmasa da gitmeye karar vermiştik Ekotopya'ya..
  Tov tohum demek, Ekotopya'yı da hatırlarsınız Ernest Callenbach ekolojik ütopyası..
 Daha önce kadın derneği,  gençlik derneği,  LGBTİ derneği,  engelliler derneği, sokak buluşmalarımız oldu, buradaki ilk yeşil buluşmamız.. (Yeşil Ev, Gaziantep'i de atlamayayım)
 Ekotopya'da dolu dolu günler geçirdik,  mekan olarak değil,  düşün olarak Ekotopya.. Geri dönüşümle oluşturulmuş bir yer burası,  herkesin emeğiyle yapılmış, yapılıyor.  Yapılacak çok şey var, soruyorlar :'Batman da çöl mü? Orada da bir şey olur mu?'
 Oluyor :*)

Alper'in çok heyecanlı anlatımıyla Ekotopya'yı dinleyeceğiz.

Roni, Serhat, Ayşe,  Miraz, Roşeng,  Baran, Kemal Batman'da muhabir ağına katıldılar,  yeni fikirlerle bir aradayız. Neler düşündük, planladık, kısaca aktaracağım ki sürprizi kaçmasın.

Niyetlerimiz:

Miraz ve Ayşe'nin epey deneyimi var, eko girişim konusunda.  Ayşe, gündelik hayatta basit çözümler,  tatlı dokunuşlar katıyor,  ondan da dinleyeceğiz,  neler yapıyormuş, paylaşacak bizlerle.
Miraz, edebiyatı seven, edebiyat üreten biri, bir de muhabir olarak yazacak, yazı önerilerini konuştuk, yazılacak yazıları blog ve gazete paylaşımları olarak ayırdık.

Roni, Serhat ve Baran İstanbul'dan bize katılacaklar. Serhat haber yapmak istiyor yerel muhabir olacak, Roni mizahi bir kanal açacak Yerel Muhabirler Ağı'nda,  Baran da bir ağ oluşturmak üzere aynı yolun yoldaşı olarak paylaşımda bulunacağız.

Roşeng,  Batman'dan haberler verecek, dayanışma ağında birlikte olacağız.
Kemal, öğretmenlik yapıyor, öğrenim konusundaki deneyimlerini paylaşacak. Çocuklara toplumsal cinsiyetsiz hikayeler için bu dönem hikayeleri çocuklarla buluşturmak için Yerel Muhabir Ağı'nda olacağız.
Miraz,  alternatif, özgürlükçü öğrenim konusunda Başka Bir Okul Mümkün yazılarını burada da paylaşacak.
Muhammed, Afganistan'dan Kürdistan'dan başka başka dillerle katkıda bulunabilir diye konuştuk aramızda. .
Müzik, tiyatro, edebiyat, felsefe, çok konu, çok paylaşım var, bakalım neler yapacağız.
Etkinlikler planlıyoruz, onları yakında duyuracağız, ilgilenen herkese katılmaya çağırıyoruz.
Sevgiyle, dostlukla geçen bir buluşma oldu, kendini paylaşan güzel insanlara çok teşekkürler,  ne yaparsak birlikte yapıyoruz duygusuyla Ekotopya'da buluşalım.




17 Ağustos 2014 Pazar

Ağustos 16-17, Van

Ağustos 16-17, Van

Van'da merkezi bir cadde var her şey orada demişti Selen. Selen ile görüşemiyoruz, Serap ilgileniyor benimle, Alper de bir süre için yok, sonra katılacak bana..

Serap ile sokağa çıkıp neler yapalım bir bakalım diyoruz. Önce hikayelerimizi paylaşıyoruz, ortaklıkların üzerinden neler yaparız düşünüyoruz.

Serap beni Van Kadın Derneği'ne götürüyor,  derneği ve çalışmaları anlatıyor.
Merkezi Cadde, Cumhuriyet Caddesi, Serap 'ın deyimiyle Mecburiyet Caddesi. Bakışlardan rahatsız olabilirsin,  biraz şey diyor. Her yerde karşılaşıyorum bu bakışlarla,  ne kadar zamandır hem de.. Yayınlamaya orada olmuyor,  her yerde, bazı alanlar hariç.. Serap o zaman normal bir şey o zaman demişti,  ben de kültürden söz etmiştim,  normlara dayanıyor evet..
Sanat Sokağı'nda 17 Ağustos için sergi var, TMMOB düzenliyor.  Sergiyi biraz konuşuyoruz,  Kamuran basit bir dille deprem hakkındaki duyarlılık yaratma çabalarından söz ediyor,  Serap da ilk haberi için video çekiyor,  anlayabilmek için sorular soruyorum.  Hala dayanıksız bina yapabiliyorsunuz,  onu kontrol etmek için de özel olarak analiz yaptırmalısınız. Kamuran duyarlılık arttı,  daha da iyi olacak diyor.
Basın açıklamasından söz ediyor, ben projeyi anlatıp basın açıklaması değil, insanların tepkilerini merak ediyorum,  ne hissediyorum,  ne soruyorlar size diyorum. Özgür yaklaşıyor Sekvan ile birlikte, Sekvan o olmaz ben size nasılsın anlatayım sizin görmeniz gerek diyor, ben de yerel muhabir bunun için var diyorum.  Özgür ben gönüllü olurum diyor, yazarım ama yayınlanacaksınız.  Yaz, Özgür, yayınlayalım..
Özgür, Serap, Büşra,  Sekvan
Özgür ile konuşuyoruz şimdi,  Özgür üniversiteden, etkinlikler yapalım diyor. Van'da feminist insan lazım değil mi, Serap ile konuşuyorlar.  LGBTİ bireyler hakkında etkinlik planlaması Eylül-Ekim'de,  destek olmak, dahil olmak isteyenlere.. Oradan Haxor'a gidiyoruz,  pazar var, pazar muhabbetlerinin içinden bir sokağa,  sokakta düğüne denk geliyoruz, ben de kıyafetleri görmüş oluyorum. Bir diğer sokakta çocuklar var, bana hello diyerek yaklaşıyor biri, sonra sohbet ediyoruz biraz, fotoğraf çekecekken çek çek diyorlar, yanlarına gidiyorum bi video çıkıyor ortaya, bana hello diyen çocuk,  türk müsün,  kürt müsün diyor, milliyetçilik ile uzağım.  Türkiyeliyim kalmış aklımda,  o an onu söylüyorum video öyle bir şey,  sonra ben türk ya da kürt bir kimlik kullanmıyorum, Türkiye'de yaşayan bir bireyim diyorum, hoşuna gidiyor cevabım. Sokak yazıları çok ilgimi çeker,  haxor sokaklarından aktaracağım,  diğer adı Texas buranın.

Serap daha önce gelmemiş bu kadar içeri,  şimdi farklı bir gözle bakıyor ve hoşuna gidiyor,  muhabirlikle ilgili sorular soruyor.  Epey zevk aldı bu işten, öyle gözüküyor.  Yazı yazsana diyorum,  bak haber de yaptık bugün.. Kabul ediyor,  meraklı bu işlere,  gözleri parlıyor, gülüyoruz karşılıklı,  kurduğumuz iletişimden memnunuz.

Kaleyi de gör diyor, gidiyoruz,  epey fotoğraf çekiyoruz,  ön kameraya nasıl bakılır öğrenmek iyi olacak.. Kaleden sahile gitme mesafesi epey fazla, vazgeçip üniversitenin sahiline gidiyoruz, günü bitiriyoruz.  Minibüs şoförü epey acı çekiyor derken birden dinlemek istediğim Ahmet Kaya şarkıları çalıyor..
Yine Mecburi Caddedeyiz,  ertesi gün buluşmak üzere ayrılıyoruz.

Erken uyanamayıp Akdamar'a gidemiyoruz,  buluşup iskeleye gidiyoruz, dönüşte doğruca internete, birlikte çalışıp yazılarımızı tamamlıyoruz.
Serap yerel muhabirler deki ilk yazısı için çalışırken. .











Yeniden görüşmek üzere,  sevgiyle, dostlukla Serap..
Yerel Muhabirlerimiz Serap ve Özgür'ün paylaşımlarıyla buluşmak üzere. .





Yol ve İnsanlar 3, Hatay

Ağustos 15, Hatay

Tülay, Yılmaz İpekçilik
Tanıştığın anda bir gülümseme,  gel gel otur hemen, nasıl yardımcı olalım sana diyor Tülay ve Yılmaz.. Tülay hikayesini anlatıyor, cesaret veren bir hikaye bunu paylaşmalıyız,  ne güzel gönülden, içten anlatıyor.. Hikayesini ben dinledim,  cok etkilendim,  ondan ve çocuklarından da dinlemek isteriz..
Yılmaz İpekçilik'in yeni projeleri var, meslek öğretmek, kadınlara meslek edindirmek istiyorlar.
Tülay,  yolunu kendi açmış,  kadirşinas bir kadın, beni bu kadar güzel, içten karşıladığı için teşekkürler. . Sadece bunun için de değil,   tek ebeveyn olan annemin de böyle konuşmalara ihtiyacı var dediğimde tabii ki onunla da tanışalım,  konuşalım kadın dayanışması diyor, Tülay.. Bir daha karşılaşmak üzere.. Kadınların deneyimleri konusunda bize destek olacak Tülay. .


Barış Evi, Barbara
Barbara, 28 yıldır orada, Rahibe olarak atanmış,  inanç turizmi için,  sonra da gitmemiş, kalmış. Beni Mevlana'nın sözleriyle karşılıyor,  ne hoş..  >Bir kadın olarak tek başına burada olmanın da sıkıntıları var ama buradayım. Hac yolculuğuna çıkanları ağırlıyoruz, gezginlere toz topraktan gelen insanlar diyoruz..
Her gün müzik yapılıyor bu evde, sabah öğlen ve akşam, Cuma günleri de öykü günü,  yolunuz düşsün Antakya'da Barış Evi'ne.. 4 penceresinde 4 dinden objeler var, her birinden gün ışığı vuruyor, buluşuyorlar.  Bir duvarda başka başka dillerde barış yazıyor burada.. Dinamik bir yer, hareket ediyor mekan kendi içinde..
*Eski müzik kalpten gelir, müzik yapan iki kez ibadet etmiş sayılır.  Müzik yapan insanlar küsmezler, kavga etmezler hem..  Söz Tanrı'nın senfonisi olsun, birbirimizi dinlemeyi lazım,  bir araya gelip paylaş..
Savaşlar nasıl oluyor onu konuşuyoruz,  nasıl yapılabiliyor? Barbara, barış diyor, her birimiz Suriye için bir adım atalım, diyor.
Beni herkes gitarımla tanır diyor Barbara. Ben de onu gitarıyla tanıtacağım,  güzelliklere,  barışa,  dostluğa Barbara..
Projeden bahsediyorum,  ekolojik yerleşimlerden, Yalova'daki 99 gün 99 gece semahtan,  çok ilgi duyuyor, gezi rehberi dahil ediyor, haberleşmek barış için söz, müzik paylaşmak üzere ayrılıyoruz.

Mor Dayanışma Kadın Derneği
Selda ile ortak bir noktada buluşup derneğe gidiyoruz. Dernek eski bir ev, bahçesinde asma var. Çardağında oturuyoruz.



Su yok, su neden yok? Büyükşehir Belediyesi'ne geçtiğinden beri mahalleler ayrılmış,  su sorunu çözülmemiş ve gittikçe daha fazla kesinti oluyor.. Kuyu açmak da yasak ve vergiye tabii..
Derneğin bahçesine bitki, ağaç dikmek için dışarıdan toprak getirmek gereğince toprak yok ki diyorlar..
Arada arapça konuşuyorlar,  ben de bir iki kelime sorup öğrenmeye çalışıyorum,  özgürlük ve barış,  harri ve sılh doğru yazdıysam eğer..
Konuşurken bir yaşlı kadın gelip asma yaprağı istiyor, mahalle kültürü var Armutlu'da ve Antalya'nın birçok yerinde..
Daha önce Hacettepe İletişim Antakya'da Dijital Hikayeler yapmıştı,  ben de yenilerine niyetleniyorum,  heyecanla dijital hikayeyi konuşuyoruz.  Bir sonraki dönemi bekliyoruz,  bakalım.
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği olmayan masalları çocuklarla buluşturmak isteyen bir projeleri var.
Niyetlerimizi paylaşıp,  görüşmek üzere ayrılıyoruz,  her biri cevher bu kadınların,  sevgiyle..
Dilay
Dilay ile proje ne ki, ne yapalım ne paylaşalım diye konuşuyoruz,  kısa bir vaktimiz var. Alışveriş merkezlerini hiç sevmem ben seni çarşıya götüreyim diyor, tam kapanışına yetişiyoruz,  renkli mizahi bir yer..

Ben aktar meraklısı olarak doğrudan giriyorum atarlar sokağına,  zahter alırken isterseniz daha sonra kargoyla da göndeririz diyor aktar, ne mutlu oluyorum.  Her zaman ulaşabileceğim,  artık.. Bütün sokağın kartını toplayıp çıkıyoruz,  en son Yunus Emre Parkı'na gidip oturuyoruz.
Gönüllü işleri konumuz, nerede başlıyor gönüllülük nerede bitiyor.. Gönüllüyüz de iş ne oluyor deyip bir de sınavlardan,  işlerden konuşuyoruz.  Yaptığımız işleri seviyoruz,  bakalım neler yapacağız. . :)
Merve
Gün sonunda yeniden Merve ile buluşuyoruz,  Ekim için hazırlık yapıyor Merve, haberleri duyuracağız.  Çok sevdiğim bir yer oldu insanlarla Hatay, yeniden görüşmek,  buluşmak üzere. .







Hatay Güncesi, Yol ve İnsanlar 2


Ağustos 14, Hatay
Aslı

Eski Antakya'da Saray Caddesi'nde buluşuyoruz Aslı ile, Hülya'nın çok sevdiği Geyik Kafe'ye gidiyoruz. Hülya projede buluşturanımız,  o da olsaydı diyoruz.
Aslı, arkadaşlarını arıyor birer birer o da bir buluşturan, günün akşamı Merve gelince çok mutlu oluyor, onu alın o olsun muhabir diyor, epey eğleniyoruz..
Aslı ile Yerel Muhabir ne, ne değil konuşmaya başlayınca iş,  işsizlik,  KPSS,  veganlık derken bir fal bütünleme aktivitesi yapıyoruz. Gaziantep'ten ayrılırken Alper ile denedik, birbirinin falına bakıyorsun,  psikoloji okuma yöntemi bakan ve bakılan olarak, hem de çok eğleniyoruz.  Alper'in ilk falında orangutandı,  bu falında da o aileye yakın bir imgelemi vardı.
Vegan arkadaşları var Aslı'nın, ben zaten pek yemiyorum et gibi şeyler diyor, Vegan Antakya grubundan bahsediyor, kendisi buluşturan olduğundan bağlantı kuralım diye hemen arıyor onları. .
Eko köylerden konu açıyoruz,  Aslı ve arkadaşları bir yer alıp orada yaşamak istiyorlar. Hatay'da yapılabilir mi,  buradan almayı düşünüyor musunuz,  diye soruyorum. >Hatay ve İskenderun'da pahalıya satılıyor araziler..
Aslı sanatı seviyor, dostlarıyla çok güzel etkinlikler yapmışlar.  Termik santraller için ev arkadaşı Merve ile birlikte çalışıyorlar, haberlerini yakında paylaşmak üzere..
Fal Saati
Fal bütünleme ise şöyle,  sırayla her birimiz bir kişinin falına bakıyoruz.  Aslı'nın falında bir topluluk var, bir topluluğun uğraşları en sonunda bir yere varıyor. O da öyle söylüyor,  kafası karışık ve yapacakları var daha..
Alper'i orangutan imgesi temsil ediyor, ikinci falda da çıkınca öyle anlıyoruz,  benimkinde çarmıha gerilmiş çıplak bir kadın doğada..

Merve

Merve bize akşam dahil oluyor, bayıldım ben bu kadına,  bu nasıl bir canlılık, candanlık,  Aslı ve Merve'yle karşılaşmamızı sağlayan Hülya'yı yeniden anıyorum. Çok şey paylaşabiliriz diyorum. Termik santral için neler yaptıklarını, yapmak istediklerini anlatıyorlar. Onun dışında da planlar, projeler çok.. Çok ortaklık kuruyoruz, daha çok konuşacağız,  paylaşacağız.
Bugünün görüsü ise maneviyat,  ziyarete gidiyoruz gece, Dursunlu'ya. .Ziyaret orada çok yapılırmış,  ben türbe olarak biliyordum,  bu daha farklı. Dağa,  göğe,  aya baktığında huzur doluyor için,  buhuru öğreniyorum.  Bir tanesini hatıra olarak saklıyorum.  Duvara da yapıştırıyorlar,  yakıyorlar da, küçük güzel kokan tanecik. .
Sabahında Merve Aslı'nın evinin balkonunda güneşle uyanıyorum,  bugün serbest çünkü şurada x var git oraya tanış günüm..








BEKLENEN AN :))))) VAN 16 VE 17 AĞUSTOS



 merhaba  ben Serap Özünver  Üniversteyi bitirdim .bitirdikten sonra VAKAD kadın derneğine üye oldum bu dernekten çıkarmış olduğum tecrübe bilgi hayatımda fazlasıyla etkisi oldu yaşanmışlıkları görmüş oldum hayatta bakış açım değişmiş oldu ..ve günler öncesinden beklemiş olduğum meraklandığım yerel muhabir ağından gelmek üzere  misafirim bugün geldi ve tanıştık konuştuk birbirimizle paylaştığımız ve ortak noktalarımızı yakaladık bu beni oldukça mutlu etti farklı bir gündü büşra akman oldukça iyi cana yakın biriydi beraber derneğe gittik dernek hakkında bilgi verdim türkiyenin ortak sorunları hakkında konuşmuş olduk bunları yeni çözümler bulmak için beraber düşüncelerimizi aktardık benim açımdan çok verimli bir gündü gerçek anlamda her anımın dolu dolu geçirdiğimin bende  farkındaydım .yeni bilgiler endinmek güzellikler kattı bana ..Van da Büşra ile gezintiye başlamış olduk önce Van da mahalle kültürüne yakın olan meşhur haxorda diğer adı teksas  olan  yere  gittik ve cumartesi olduğundan dolayı pazara gezmiş olduk bende büşrayla gezerken sanki ilk defa geziyormuş gibi hissettim kendimi büşrayla resimler çektik çocuklar ilgimizi çekti yol boyu devam ettik ve bunda sonraki gidecegimiz yeri düşünmeye karar verdik Van da tarihi güzelliği olan kaleye gitmeye karar verdik ve yola koyulduk  kaleyi gezerken tarihin içine girmiş olduğumuz eski camiler ve eskilere gittiğimi hissettim büşrayla bu arada resimler çekmeye devam etmeye başladık ve günümüz böyle güzel ve anlamlı bitti ...
 ve ertesi gün güne büşranın mesajıyla başlamak güzeldi  biraz gecde olsa büşranın yanındaydım gideceğimiz yer hakkında hem fikirdik arabaya doğru yola koyulduk yine harika günümüzün başlangıcı olucağını biliyordum gideceğimiz yer vanın en uzun caddelerinden biri olan isleke caddesiydi oraya varmıştık sahilde yürümeye başladık yürüdüğümüz her anın resimlerini kareledik beraber hem fikirdik her konuda anlaşıyorduk dosttumdu o benim artık paylaştığımız o kadar şeyin olmasına rağmen bugün gideceği konusu beni cok etkilemişti tekrar görüşeceğimi bilmek mutluluk verici bilhasa DOSTTUM GÖRÜŞMEK ÜZERE :)






















Ağustos 13, Hatay'da ilk akşam

Yerel Muhabir Ağı buluşmaları için Hatay'daydık. Her karşılaşmada geliştirdik projeyi,  inancımız daha da artıyor iyi bir şey bu ya deyip ağ örmeye ve ağ tarafından örülmeye devam ediyoruz. Hülya Tosun'a Hatay'daki iletişim ağı için özel bir teşekkür ..
İlk günden başlıyoruz,  Mustafa Güçlü ile.. Hatay'a gelir gelmez doğruca otele, baya da açız, Gaziantep'te de yemedik, etrafa bakar bakmaz aç kaldık dedim, ne iyi ki otelde derdimizi anlattıktan sonra salata,  karpuz, zeytin yedik o sırada da Mustafa çağırdı bizi,  tabii ki geliriz dedik.
Ağustos 13, Hatay, Mahveli Kafe
 Cemile'den Ege'ye Güçlü Ailesi ile beraberiz, Cemile'nin yaş gününü kutluyorlardı, biz de dahil olduk.


Alper, Büşra,  Baldan,  -, Mahmut, Mustafa, küçük Ece ve Kayra, -, Esra, -, Sabri, Cemile
(- kişileri ifade ediyor, sıralamayı bozmamak için koydum)

Vegan olduğuma ve Alper'in de bir süre bu şekilde besleneceğine çok üzüldüler.
Neler konuştuk?
Mustafa doğrudan böyle bir hayat olur mu yahu diyor, benim kolestrol var 230 olmuş, ustayı arayıp et istedim. (başka bir şeyiydi hayvanın da neyiydi)
Neden yapıyorsun yavrum bunu, canına yazık değil mi? Etik bir anlayış olduğundan bahsediyorum.
Bütün et çeşitlerini sıralıyorlar,  siz şimdi bütün bunları yemeden mi gideceksiniz,  diyorlar. ' Siz burada yiyin,  sonra devam edersiniz. Biz kimseye söylemeyiz.  Burada bi üç gün kalın,  hem nasıl yersiniz. '
Bir de ayıp meselesi var, gittiğin yerde ikram edildiyse yiyeceksin meselesi. Neden? Alper ile biz bunu da kırmaya çalışıyoruz. Neredeyse Hatay'dan özür dileyeceğiz,  şehir duyarsa ayıp olacak.. Et kültürü hakim, burada sabahları kahvaltıya başlarken et yenir, diyor ve madem yemiyorsun bak katıklı ekmekte çökelek peyniri var, onu yeme diye ekliyor.
Sıra pasta kesmeye geldi, pasta yemeyecek misin? Yok, yemeyeceğim.  Cemile, yok yok bunda yumurta yok diyor, pastadaki yumurtadan bir şey olmaz masasında.
Ailem ne diyor bu işe, onu soruyor Cemile, psikiyatriste götürmek istiyorlar, keşke hiç birşey araştırmasaydın diyorlar.. Biraz yemek konusunda dikkat etmeye çalışıyorlar,  üzülüyorlar. .
Mahmut ve Esra güneş kolyemi merak ediyor, pagan mıyım,  Mahmut'un bir arkadaşı Meksikalı Polet de pagan ve veganmış. Mahmut  bizi tanıştırmak için iletişim adreslerini kontrol ediyor,  kimbilir bulamadık ama buluşuruz Polet ile de..
Çok ilgileniyorlar veganlıkla,   epey konuşuyoruz üzerine,  tıp öğrencisi Baldan,  okulda bununla ilgili de eğitim aldıklarını,  yaklaşımlarının herhangi bir baskı içermediğini söylüyor.  Sen bir değerlerine baktır,  diyetisyene git, diyor. Ben de bu konuda önyargılı davrandığımı söylüyorum çünkü,  konuştuğum tıp kökenli kişiler arasında bu şekilde konuştuğum tek kişi Baldan'dı.
Şehir konusunda bize epey bilgi veriyor akşam dönerken Mustafa ve Esra, Hatay'ın herkesin birlikte yaşadığı bir yer olduğunu söylüyorlar.
Affan Caddesi, Affan Kahvesi, Arkeoloji Müzesi,  Habibi Neccar Camiisi,  Dağı -hikayesini anlatıyorlar-, Antakya Belediye Parkı, Armutlu buraları görüyoruz,  havra-kilise -camii aynı yerde önünden geçiyoruz.

İlk geceyi dağa, aya bakarak bitiriyoruz.