30 Ağustos 2014 Cumartesi

Vejateryanlık mı? Veganlık mı? Peki ya Evrendeki Akış ( 2. Bölüm)



 Veganlık moda bir terim haline gelirken bu tür bir farkındalığa sahip vegan sayısı giderek azalıyor.  Bana göre veganlar bilinçli bir elin yönlendirilmesi ile doğa sömürüsü ve hayvan sömürüsünün temel nedeni beslenme alışkanlıklarımızdan ziyade bir tür sanayileşme, kentleşme ve aşırı tüketim sorunu olduğu bilgisinden uzaklaştırılıp sadece bir tür hayvan sever hareketine dönüştürülmek isteniyor.  Besin zincirinde hep mazlum görünen bitkiler hayvanlardan ihtiyaçları olan karbon ve fosfat bakımından zengin dışkıyı (yada çıktıyı) toprak yardımıyla hasat eden canlılardır. Yine ölümü tadan her canlı eninde sonunda (eğer yakılmamışsa) yine toprak vasıtasıyla bitkiler tarafından sindirilir (alışkın olmadığımız bir şekilde yenilir). Doğada ki her canlı yaşamını devam ettirmek için bir diğerine ihtiyaç duyar. Her canlı bir diğerinin içinde akar yaşamın devamını sağlar. Sorun et ya da hayvansal ürünleri tüketmekten ziyade doğanın insan odaklı üretimle sömürülmesi ve aşırı tüketimiyle ilişkili.  Dünyanın her yerine hızla ulaşan kargo araçlarının ve besin dondurma endüstrisi sayesinde neredeyse yeryüzünü dev bir fabrika gibi kullanmaktayız. Devasa çiftliklere tıktığı hayvanlara ise fabrikada işlediğimiz cansız bir hammadde gibi davranırken, Fabrikalarımız ve elektrik üretimimiz için canlıların yanı sıra yaşamın devamlılığını sağlayan suyu ve havayı kirletiyoruz.  Kısacası besin piramidinin en üst sırasına yerleşmekle kalmıyor piramidin kendisini ülke sınırlarıyla bölümlere ayırdığımız devasa fabrikaya yerleştirip vakumluyoruz. Buraya kadar aslında aşina olduğumuz bir konuyu yani kapitalizmi bir başka şekilde tanımlıyorum.  Vejetaryenlerin ve veganların bir kısmı tamamen kendileri için üretilmiş hayvansal ürün içermeyen yiyecekler tüketerek fabrikayı yavaşlatmak yada yıkmak yerine başka bir şekilde çalışmasına neden oluyorlar. Büşra’nın da içinde yer aldığı grup ise doğrudan bu devasa fabrikanın kendisine karşılar. Hayvansal ürünleri tüketmeyi insanüstü bir gayret ile doğru bulmamanın yanı sıra 100 kalorilik bir bitkisel enerjinin 10 kalorilik hayvansal enerjiye yani ette dönüştüğünü. Çok daha fazla canlının beslenebileceği tarım alanların (bir sığırı beslemek için 40 dönüm arazi gerekir.) hayvansal üretim yüzünden heba edildiğini. Ayrıca hayvan endüstrisinin toprak erozyon yanı sıra hava kirliliğinden küresel ısınmaya kadar birçok yıkıma neden olduğunun farkındalığıyla hareket edenlerden. Bu grupta bulunan insanlar et tüketimden ziyade üretimine ve endüstriyel tarıma karşılar. Bu tür düşüncede ki insanlar vegan yada vejetaryen olmayabilirler ambalajlanmış hiçbir şeyi almayanlar, endüstriyel üretime karşı olanlar, sadece hafta sonu et yiyerek et üretim-tüketimini 7/5 oranında azaltmayı umanlar, Kıymateryanlar (benim icadım  J kısaca bir insan öldükten sonra toprak altı canlıların sofrasına sunacağı beden ağırlığı kadar eti ömrü boyunca tüketebilir ki şakalaşırken üretiğim kıymateryanlık kavramı bambaşka bir yazının konusu da olabilir.) gibi çok katmanlı bir yapıya sahiptirler ki tüm bunları devasa fabrikayı durduramıyorsak bari yavaşlatalım demenin bir yolu sayabiliriz.
        Bana gelince hayvan sömürüsüne karşıyım, aynı zamanda bir geri dönüşümcü ve kıymeteryanlığa geçmeye çalışan birisi olduğumdan makineyi yavaşlatıcıların yanında yer alan birisi olsam da tüm bunlar hayatı anlamaya ve bize dayatılan yaşama karşı koymaya yeteceğine inanmıyorum. Evrenin işleyişini komuta etmek ya da bütün dikkatimizi insandaşlarımızın ürettiği kötülükleri ortadan kaldırmaya öylesine yoğunlaşmışız ki sanki asıl yapmamız gerekeni doğayı izleyip doğayla bir arada yaşama becerisini unutuyoruz.  Nietzche’nin insan üstü kavramına inanmayı bırakalı çok oldu. Bana göre doğanın kendisi yeterince mucizeye sahiptir ve  Prahland Pani ve ona özenen ototroflar hiçbir şey yemeyerek  bir yönüyle bedenlerini ve ruhlarını doğanın döngüsel dolaşımına kapatmış oluyorlar.  Evren yiyecekler vasıtasıyla bedenlerinin içinden yemek yemediklerinden geçmiyor. Bedeni doğanın büyük akışına kapatmak bedeni kısıtlamak ruhu fakirleştirmek anlamına da geliyor( tabi ototroflar evrene akmanın başkaca yolunu bilmiyorlarsa). Gezegensel fabrikanın yarattığı sorunların asıl nedeni bence yine bu akışla ilişkili. İnsanlık evrenin tüm kaynaklarını bencilce kendi midesine ve yaşamını sürdürdüğü kentlere akıtıyor. Kentlerde insanlar ve süs hayvanları dışında neredeyse canlı yaşamıyor. Geçmişte hayvanlarla bir arada yaşayan ve bu biraradalık ilişkisi içinde birbirlerinden faydalanan canlılar yok artık. Tüm bunların yanı sıra evren bir tür akıştır demiştim. Bitkilerden onları yiyen otoburlara, otoburlardan etcillere, ototburların ve etcilerin dışkıları ve cesetleriyle yeniden bitkilere akan büyük bir dönüşüm alanıdır. Ölüm akışın bir parçasıdır. Canlılar çürüyüp toprak olmasalar doğa işleyemez hale gelirdi. James lovelock “Gaye” hipotezinde de dünyanın Venüs gibi bir gezegen olmamasının yani atmosferin dengesini sağlayanın yeryüzünden yaşayan canlar olduğunu öne sürer. Yani dündaki canlıların yaşaması için olanaklı hale getiren canlıların kendisidir. Ve canlıların bir arada yaşaması için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Yakın zamanda Türkiye’ye gelen namı diğer “çölü yeşerten adam,” Allan Savory çölleşmenin asıl nedenin hayvanları otlaklarda otlatmak değil otlatmamak olduğunu. Savunuyor, canlılar arası akışı doğru şekilde bir araya getiren Savory; Yırtıcı hayvan baskısı altında otlayan hayvanların toprağı çiğneme ve gübrelemesi sayesinde Güney Afrika’daki Karoo çöl bu gün yemyeşil.  İşte insanlar yeryüzüne en büyük kötülüğü bence bu akışın önüne set çekerek yaptılar. Dünya’da ki ekilebilir alanlardaki- ki bu dünyanın önemli bir kısmı- bitkileri ve bu bitkilerle beslenen hayvanları tüketmekteler. Kimi ekolojistlerin belki de bitkiler hayvanlrı kendilerine gübre üretmek için yaratmışlardır, dedikleri durumda ortadan kalktı. İnsanların yedikleri içtikleri köydeki ineklerin yediği içtiği gibi toprağa gitmiyor. Dünyada yaşayan 50 ile 150 kilo arasındaki herhangi bir canlı türünden onlarca kat daha fazla olan biz insanların dışkıları Kanalizasyonlar vasıtasıyla arıtma tesislerine gidip temizleniyor yada belli noktalarda toplanıp doğaya zarar veriyor. Akmayan su kokar demiş, Pir Sultan Abdal durağan su çürür. Kokmaya çürümeye başladık.  Doğal gübreyle doyuramadığımız toprakları yapay gübre fabrikalarıyla beslemeye, o topraklardan çıkan bitkileri hormonlarla güçlendirmeye çalıştık. Akışın dışına ittiğimiz bitki ve hayvanlardan elde ettiğimiz yiyeceklerle zehirlendik. Yeryüzünü zehirlemeye de devam ettik.  Bana göre çözüm beslenme rejimimizden çok yaşam tarzımızı değiştirmekle ilgi. Allan Savory ya da permakültürün kurucusu Bill Morrison gibi doğayı doğru gözlemleyip doğada bulunmamız gereken yere dönersek canlılar arası enerji akışı eski haline dönecek ve beslenme alışkanlığımızı değiştirerek evrene sağlayacağımız yarardan daha fazlasını sağlamış olacağız.  
                                                                                                                   Miraz Rûsipî


  







*Ototrof; Işık enerjisi veya kimyasal enerji kullanarak, inorganik Maddelerden kendi organik besinini üretebilen canlıdır. Yaşamsal etkinliklerini sürdürebilmek için gereksinme duydukları tüm organik bileşikleri, doğrudan doğruya inorganik bileşikleri sentezleyerek elde ederler. Bu canlılar, karbondioksiti indirgeyerek organik bileşikler sentezlerken, işlemin kimyasal karakteri dolayısıyla enerjiye gereksinim duyarlar. Bu enerji, ışık -büyük ölçüde güneş ışığı- ya da kimyasal enerjidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder